SUSAN HOCA YADA İSLAM’IN DEĞİŞİMİ!


 

Anlaşılan yeni bir sürece girdik. 28 Şubat sürecinde bizlere dikte edilen “Din ve Hoca” merkezli atraksiyonlu günleri tekrar yaşamamız isteniyor. Belli ki daha uzunca bir süre Müslümanların mutedil ve vakur Alimlerine dönük medya üzerinden saldırılar olacak.

Öncelikle temel bazı tespitler!
Her hangi bir hoca ve Müslüman ile alakalı medya üzerinden bir haber geldiğinde balıklama atlayıp "Ama, Fakat"lı cümleler kurmadan önce, medya okur yazarlığının Müslümancısını ifade eden: "Ey iman edenler! Size bir fasık bir haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın." Hucurat:6 ayeti kerimesini dikkate almak lazım. Tabi Müslüman’ca bir derdimiz var ise.
Severken ya da yererken “İslam'da şahıslara bağlılık yoktur. Şahıslar Allah ve Resülüne bağlılığı derecesinde itibar görür.”ilkesini gözden çıkarmamak 

Masumiyet (Günahtan korunmuşluk ve beri olmak) ancak peygamberlere ait bir özelliktir. Diğer insanların günahsızlığı ya da hatasızlığı diye bir durum söz konusu olamaz. O nedenle hocalarımızı da liderlerimizi de bu ölçüye göre sevmeyi ve takip etmeyi ilke edinmek. 

Bir önceki ilkeden hareketle, bize göre yanlış olan tek bir davranışı ile onları silip atacak kadar müsrif olmaktan uzak durmak. Zira hoca da lider de kolay yetişmiyor.
“Her makamın makalı (sözü) vardır”. Fehvasınca sözün de makamında yerini ve usulünü bilmek herkes için geçerlidir.
“Ezmanın tağayyuru ile, Ahkamın tağayyuru inkar olunamaz” (zamanın değişmesi ile fetvaların değişmesi zorunluluğu inkar olunamaz) ilkesi “Mevridi nassda içtihada mesağ yoktur” (Hakkında delaleti kat’i bir nass bulunan husasta içtihda yer yoktur.) birlikte okunduğunda ve uygulandığında duygusallık ve hamasetten uzak ilmi sonuçlar verir.

Önce ne oldu!
Önceden kastım; bu süreç nasıl başladı? Doğrusu bunu tespit etmek zor olmakla beraber suyun kaynama derecesindeki son süreci hatırlamak yeterli. Bir yakınının yoğun bakım tecrübesi üzerinden, gayet insani ve evrensel bir ilkeyi hatırlatan Faruk BEŞER hocayı linç etmeye kalktılar. 
Faruk hoca,  Sakarya İlahiyat Fakültesinden Fıkıh hocamdır. Kendisinin özellikle “Günümüz Fıkıh Problemleri” başlıklı derslerinden çok fazla istifade ettiğimi söylemeliyim. Türkiyenin yüz akı Fıkıhçılarından biri olan hocam köşesine çekilip sadece akademinin gündemini meşgul eden “ilmi geyiklerle” hocacılık oynamamış, İslamı hayatın merkezinde tutmanın gayretinin bir sonucu olarak evrensel bir hakkı dile getirmiş.
Yoğun bakım ve diğer hastalar için bir hak olan beden mahremiyeti konusunda Sağlık Bakanlığının yapabileceklerini soran ve sorgulayan, konuyu gündeme alan hocaya linç kampanyasına başladılar. Kızı yaşındaki çocuklarla sevgili olup onlarla arabada bile sevişme derdindeki zibidi Coşkun Hakan’ın başını çektiği bilinç altı sapıkları yoğun bakım hastalarının illaki çıplak olmasından bir an bile utanmadılar.
Amaçlarının üzüm yemek değil bağcıyı dövmek olduğunu çok iyi bildiğimiz bu güruh hasta mahremiyetinden cinsellik çıkarma pervasızlığını rahatça gösterdiler. 

Seslendirmesini İlahiyat kaçkını Coşkun Ahmet’in çektiği bu, hiç bir mahremi, gizlisi saklısı kalmamış ahlaksızlar, milletin en mahremini saklı tutmak istemesinden rahatsız oldular. Ama gözden kaçırdıkları bir şey var; yarım hoca dinden eder. İlahiyat Kaçkınının peşine düşenlere Allah sizi Mahremiyetten sex çıkardığın Yoğun Bakımda çıplak bırakıp, taşerona muhtac etsin desem sen amin diye bilirler mi diye de düşünmüyor değilim. 

MAŞA!
Afrin üzerinden oluşmuş birlik ve beraberlik ruhunun devam etmesi halinde başta 2019 Cumhurbaşkanlığı seçimleri olmak üzere siyaseten hezimet yaşayacaklarını anlayan mahfiller düğmeye yine bastılar. Birlik ve beraberliğimizin en önemli harcı olan Din ve hocaları örselemek için eski defterleri karıştırıp bağlamından kopartılan medyatik parçalarla tanrılarına kurban vermeye başladılar.
Evet bu ateşin maşası olarak da döneklikte zirve yapmış İlahiyat kaçkını bir patron garsonu seçildi. O da keyifle kabul etti. Piyasaya sürülen, cımbızlama tezviratlara karşı yukarıda ilkesel duruş için atıfta bulunduğumuz Hucurat Suresi 6. Ayetini dikkate alması gerekenlerin özensizliği de bu ateşe odun taşıdı.
En azından bir kısmı için söyleyeyim, uslübun sorgulanacağı alanları bulunmakla beraber, fetva talebi ile gelindiğinde birçok fıkıhçının aynı cevabı vereceği 5-6 yıl önceki hususları bu gün gündeme taşımanın, iyi niyetle izahı mümkün değildir. Hele ki ısrarla Kadınlar Gününü fırsat bilerek.
Bu bağlamda; Sünnet dayanağından yoksun bir din anlayışını savunanlar başta olmak üzere, yanmaz kefen satanlara kadar dinin canına okuyan kim varsa üstüne alınmazken, Cumhurbaşkanımızın kurduğu bir cümlenin muhatabı olarak Nureddin Yıldız Hoca olduğu tezviratının da gözden kaçmaması gerekir. 
Cumhur başkanımızın hurafecilere karşı duruşu ve Sünnete karşı çıkanlara dönük açık beyanları ortada iken, açıklamalarının hedef göstermeye döndürülmeye çalışılması fitnenin bir başka boyutudur.
Gelelim Cumhurbaşkanımızın söylediklerine!
Açıkçası değişimle alakalı ilk yaptıkları açıklamada kullandıkları kimi sözcükleri tercih etmemelerini bekler idi isek de, irticali konuşmanın sonuçları bazen böyle durumlar ortaya çıkarabiliyor. 
Bununla birlikte; Sayın Cumhurbaşkanımız yaptıkları son açıklama ile kasıtlarının; Ezmanın tağayyuru ile, Ahkamın tağayyuru inkar olunamaz” (zamanın değişmesi ile fetvaların değişmesi zorunluluğu inkar olunamaz) ilkesi çerçevesinde olduğunu açıkça beyan ettiler. Bu konuda aksine beyanlar fitneye katkı demektir. Vebali çok büyüktür.
Kenetlenmek nasıl bir şeyse tam o lazım şimdi. 
28 Şubat sürecinde Kocatepe Camiinde Aczimendilerin Defli zikir tiyatrosu sahnelenmişti. Şimdi de Ankara Esenboğada sahnelendi. Faruk Beşer hocadan sonra Nureddin Yıldız hocayı linç etmeye çalışıyorlar. Belki de bununla Sayın Cumhurbaşkanımız ile aralarında güçlü bağlar bulunan dini vakıf ve cemaatlerin arasındaki bağı kopartmak istiyorlar. Elbette Afrin başta olmak üzere her alanda zafere giden ülkemizin birliğini bozmak açıkça hedefleniyor. 
Bu açıklama üzerinden geliştirdikleri fırsatçı ve hamasi dil üzerinden Cumhurbaşkanımızı bir kalemde silmek isteyen dostlara;
Bahsedilen değişim; İslamın sabitelerinin değil bireysel yönüne (fetvaya) dair hususlardır. Hatta bir şey daha söyleyeyim bu konuyu, söyleyen (Cumhurbaşkanımız) de, Cumhurbaşkanımızın hedefinde olduğu söylenen (N.Yıldız Hoca) da  ayı şekilde bilir ve kabul eder. 
Nureddin hocayı cımbızladıkları bir kaç cümlesi ile silmemizi isteyenler, Reisi de maksadı doğru olup ilk açıklamadaki kelimeleri farklı olan bir kaç cümlesi ile silmemizi istiyorlar. Halbuki  kendileri Reise de Hocaya da düşmandırlar. Kimse boşuna uğraşmasın biz ikisinden de vazgeçmeyeceğiz. Zira ikisi de bizim değerlerimizdir. Onları 28 Şubat özlemcilerine yem etmeyeceğiz

Peki nasıl olsun! Hocalar sussun mu?
Öncelikle; bir daha tekrar edelim; Reis de bizim Nureddin hoca da bizim. 
Dikkat ve rikkat gerek.

Bence üslup ve gündem konusunda elbette ki öz eleştiri yapsınlar. Hem de çok fazla özeleştiri ve özen gösterilmeli. Yedi düvel ile mücadele edildiği bu süreçre azami dikkat gerekli. Ancak hocalar kesinlikle susmasınlar. 
Peki ya sözler çarpıtılırsa; Konuştukları art niyetli ahlaksızlar tarafından saptırılmayacak tek hoca "Susan" hocadır. Susarsanız sözleriniz çarpıtılmaz. Ancak hocaların sustuğu yerde itler ürer. Belki Diyanet İşleri başkanlığımızın rehberlik ve önderliğinde İlahiyat Fakültelerimiz ile İlimle meşgul olan Alimlerimizi de dikkate alan bir mekanizma devreye alınarak marjinalleşmelerin önüne de geçilebilir.
Yazının okunabilirlik sınırlarını aştığını düşündüğümden burada noktalamak istiyorum. Ancak şunu da ilkesel bir duruş olarak hatırlatmayı bir borç biliyorum; Şimdi birileri Nureddin hoca, Faruk Hoca vb Hocalarımız ile ilgili "ama fakat" lı cümleler kurup net bir şekilde sahip çıkmıyorsa, gelecekteki yalnızlıklarına hazırlansın.
VESSELAM
10.03.2018
Osman HAZIR
MERSİN

Yorumlar