AKLI SELÎMİ VE KARDEŞLİĞİMİZİ GÜNCELLEMELİYİZ!



Kişiye, yalan olarak, her duyduğunu anlatması yeter!" buyurdu Yüce Nebi (s.a.v). Ey iman edenler! Size bir fasık bir haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için, o haberin doğruluğunu araştırın." Hucurat:6 ayeti ilahi uyarısı öylece duruyor Mukaddes Kitap’ta. Ne Kitab’ın ne de Rasulün (s.a.v) sesi duyulmaz oldu. Gidiş hayra değil Allah korusun.

Akletmesi, düşünmesi, araştırması gereken, Kitab’ının ilk emri oku olan bir topluluk, Efendimizin (s.a.v) “Beyanda (güzel ve etkileyici ifade) sihir vardır.”  Nebevi ikazına rağmen medya yoluyla pazara sürülen sözün ve algı operasyonlarının büyüsüne kapılmış gidiyor. Evet öylesine etkileyici ve büyüleyici bir gücü var ki sözün; 1 saatlik videoyu izleyip gerçeği öğrenme imkanı varken,* Allah ve Kitap düşmanlarının kendi mutfaklarında hazırlayıp servis ettikleri ölü etini (Gıybet) yemekte hiçbir sakınca görmeyen bir Müslüman topluluk olduk. O kadar ki 1 saatlik zaman ayırma ile öğrenilecek gerçeği bulmak yerine üretilmiş yalanların peşinde günlerce vakit kaybını göze alabilmekteyiz.  Bunun anlamı; cehennem azabını da göze almaktır. Zira Nebi (s.a.v) ; “Dedi kodu yapan, onun sözünü buna taşıyan, cennete giremez.”  Buyururken buna dikkat çekmekteydi.
İnsan onuru dokunulmazdır.

Bir Müslüman için diğer Müslüman açısından dokunulmazları sayarken; “Müslüman’ın Müslüman’a ırzı, onuru, malı ve canı haramdır.” Demek sureti ile vurdumduymazlıkla ifade edilemeyecek bir harama dikkatimizi çekmekte.

Bırakın bu kötülük değirmenine su taşımayı, kardeşinin onuru, şerefi söz konusu olduğunda gıyabında da onu koruması gerekirken, aksine davranan Müslüman, Allah katında hiçbir şeyin, hiçbir kimsenin yanına kalmayacağını unutmuş gözüküyor. Değil mi ki Allah’ın Rasulü “Bir Müminin dokunulmazlığına, şerefine dil uzatılan yerde bir mümini mahcup eden kimseyi Allah en çok yardıma muhtaç olduğu bir anda perişan eder. Bir müminin şerefine dil uzatılan, dokunulmazlığı çiğnenen bir mümine yardım edip onu savunan kimseye de Allah, en çok muhtaç olduğu bir sırada yardım eder”. Diye bas bas bağırırken devam edilen bu aymazlık niyedir o zaman.

Yoksa gıybetin facebookta,, whatsappta gazetede, kürsüde, salonda ya da başka bir yerde helal olduğuna, kardeşlik hukukunun yere zamana göre örselenebileceğine dair bir fetvamız mı var. Hele bir de, ama o da… fakat, ancak ile başlayan sözüm ona destek ve uyarı gevezelikleri var ki olmasa daha iyi.

Kurt kuzu ilişkisi

Kurt Kuzuyu yemeyi kafaya koymuşsa önce medya üzerinden algı operasyonu yapar. Sonuçta “Kuzu da yemek olmayı hak etti” dedirtir. Medya lincine maruz kalmış birisine nasihat etmek, yapmasaydı demek çok kolaycılıktır. Hatta ukalalığın daniskasıdır.

“Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur.(İsra:36) Allah beni medya lincinden korusun. Zira yalnızlıktan korkarım
Cemaat mi? Cemaatçilik mi?
Cemaatçiliğe karşı olmak ayrı bir şey. Cemaatlere karşı olmak ayrı. Birincisi alkışlanır. İkincisi ise sosyolojiye aykırıdır. Hatta bu karşıtlık aşırıya kaçarsa toplumsal huzur bozulur.
Davet, tebliğ ve irşad faaliyetlerini resmi görev standartlarının dışında yürüten hocalarımızın ihlas, gayret ve emek harcadıkları alanları görmezden gelmek mümkün değildir. Hele gönüllülük esaslı, hasbi çabalar, saygı duyulacak emeklerdir. Elbette fetö tecrübesi yoğurdu üfleterek yedirtiyor. Bununla birlikte fetönün inine girmeyi başarmış bir devlet tecrübesi, varsa başka yapılardaki ihanet ve suçu bulup çıkaracaktır.
Ancak; haklarında bu kabil bir hukuki süreç olmayan insanları töhmet altında bırakıp, itibar suikastine tabi tutmanın bu dünyayı bilmem ama, ahiret hesabı ağırdır. Ayrıca cımbızlama yöntemi ile piyasaya sürülen iftiralar üzerinden kardeşlerini incitenler yarın aynı durumla imtihan olunabileceklerini mutlaka düşünmelidirler. Toplumsal zeminin bize düşen kısımlarında kırılmalar olduğunu görmek için ise 2019 geç olabilir. 

Medya lincinde Diyanet tecrübesi

Diyanet işleri Başkanlığımızca uzman ilim adamlarına hazırlatılan, ayrıca Ülkemizin en üst Dini kurlu olan Din İşleri Yüksek Kurulunca da dikkat ve titizlikle incelendikten sonra basılan, web sitesine de konan Dini Kavramlar Sözlüğü siteden kaldırılmak zorunda kalmıştı. Sebebi de kitapta bir birinden bağımsız olarak yer alan bölümleri alt alta koyup Diyanet tarafından çocuk yaşta evlilik mümkündür açıklaması yapılmış gibi gösterilerek medyada yayınlanması idi.
Görüleceği üzere iyi niyetli olmak, dikkatli ve titiz bir dil kullanmak her zaman yeterli olmuyor. Alo 190 Fetva hattını kapattıran süreci burada zikretmiyorum bile. Dengeli bir direnç herkese lazım. Benzeri süreçleri yaşayan kardeşlerinize medya üzerinden akıl vererek yalnız bırakma yolunu seçerseniz yarın beni niye yalnız bıraktınız diye kimseye sitem etmeye hakkınız olmaz. Allah'a verilecek hesap ayrı..

Ya Güncelleme?

Güncelleme konusunu sündürmenin hiç anlamı yok. Maksadın ne olduğu yapılan detaylı açıklamalar neticesinde kesin olarak anlaşıldı. Bundan sonrası iyi niyetli değildir. Fitne ve fesad amaçlıdır. Bu konuda gündeme öncülük edenler Kuran ve Sünnetin neye denk geldiğini bilmekte ve inanmaktadırlar. Birilerinin dediği gibi Kur’an ile Sünnet arasında bir mesafe oluşturmayı hedeflemeleri mümkün değildir. Metodoloji konusunda da bir sıkıntı yok. Zira İslam Fıkhının kurumsallaşmış bir usulü var zaten. Ayrıca atıfta bulunulan mecelle de aynı yöntemle oluşturulmuş bir referanstır.

Çözüme katkı!
Çok zor! Bir kere kırıldı mı çok kolay toparlanmıyor. Sanırım çözümü dilde değil gönülde arayıp bulacağız. Mesela; din kardeşlerinizle alakalı değerlendirmeler yaparken "Ancak" yerine "Bununla birlikte" demeyi deneyin. Değişimi görün.
Kimilerinin yapmaya çalıştığı gibi Diyanet’in kapısına kilit vurmak söz konusu bile olamaz. Diyanet, kişilerden bağımsız olarak tecrübesi, birikimi ve kurumsal kimliği ile ayaktadır. Gündemin konusu olan hususlarda fevri ve aceleci kararlar verecek bir yapıda hiç değildir.
Aksine kendine yakışır mahabeti ve İslami usul ve ahlaktan beslenen, kurumsal aklı ile günün sorunlarına cevap verebilmek için çabalarını sürdürecektir. Sürdürmektedir de. Kimse bundan şüphe ve endişe duymasın.
Hele ki heyecana kapılıp ümmet coğrafyamızın en saygın kurumlarından birisi olan teşkilatı itibarsızlaştırma yapmasın. Elbette Diyanet işleri başkanlığımız kişilerle kaim değildir. Özeleştiriyi kendi gündemine alabilecek bir özgüveni devreye sokabilecek bir pratiğe sahiptir. Bireysel hatalar varsa da niyetin halis olduğuna hamlederek istişare mekanizmalarının devreye gireceğini bilelim.
Nerede ise ciğerini bildiğiniz insanlarla alakalı tekfir çizgisinde değerlendirmeler yapılmaya başlanmışsa, durup düşünmenin zamanı bir hayli gecikmiştir. Ancak, zararın neresinden dönülürse kardır. O yüzden aklıselime en fazla ihtiyaç duyduğumuz süreçleri yaşadığımızı hatırda tutmakta fayda var.
Not: Bu konuda Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Prof. Dr. İlhami GÜLER Hocamızın kısa ve öz paylaşımının okunmasını  özellikle tavsiye ediyorum.
15.03.2018
Osman HAZIR
Mersin

Yorumlar