16. GÜN


Kudüs notları;  1
Ben Aksa'yı hep uzaktan sevdim. Gençliğim, Aksa merkezli bilinç kuşanması ile geçti. Olgunlaşmaya devam etti. Zaman geçti vakit yaklaştı. Yaklaştıkça uzaklaşmanın, artan hasretin ne demek olduğunu anlama imkânı buldum. Ya da bulduğumu zannettim. Kim bilir?

Bu nedenle, hasreti vuslata dönüştürmek için, son 1 yıldır ruhi ve zihni bir hazırlık süreci yaşamaya çalıştım. Heyecan ve yürek kıpırtılarım ilk hacca gittiğimdeki halimi hatırlatıyordu bana. Son 12 ayımı kendim için “KUDÜS OKUMALARI YILI” olarak planlamış ve büyük oranda bu plana sadık kalmış olmak da aşkımın ateşini körükledi herhalde…

Evet, Kudüs bir sevdadır, aşktır. Her sevda gibi onu sevmek de bedel ister. Ben bu bedele talibim. Bir şeref madalyası gibi taşımaktan onur duyduğum Aksa aşkımın hiç kimse tarafından, özellikle de işgalci İsrail tarafından söndürülmesi mümkün değildir.

Vuslat umuduyla 11 Ocak 2018 Perşembe günü çıktığım aşk seferi; alt katı bara dönüştürülmüş portakal kokulu, Yafa Bahriye Camii’nin hüznüne ortak olarak başladı. Etrafı kuşatılıp, külliyesi otele dönüştürülmeye çalışılan Yafa Ulu Camii ile devam etti.

Bu kadim mabedlerin cemaatsiz oldukları gerekçesi ile kapatılmak üzere taciz edildiğini öğrendiğimizde, işgalin iliklere kadar işlediğine şahit olacağımız gerçeği yüzümüze bir şamar gibi indi çok geçmeden.

Şunu hemen hatırlatayım; alt başlığın Kudüs notları şeklinde oluşuna bakmayın, yeme içmeler ve salt tarihi bilgiler üzerine kurgulanmış bir “gezi yazısı” niyetinde değilim.

Bu arada işgal altındaki Filistin topraklarında inşa edilen Telaviv’deki uluslararası havaalanın, işgalci terörist devletin çekirdeğini oluşturan terör örgütlerinden birisinin yöneticisi David Ben Gurion’un (İlk Başbakan) ismini taşıyor olması dikkat çekicidir.   Gerçi İsrail’de başbakanlık ya da Cumhurbaşkanlığı yapmış, kişilerin hangisinin elinde Filistinli Müslüman kanı yoktur ki.

Lut Gölü
Hatırlattıkları itibari ile fıtrata kafa tutan, bütün kutsalları çiğnemekten çekinmeyen azgın bir kavmin, helaki bilinçaltımızdayken, toprağın altına batırılanlara inat, kimi insanların su üstünde kalarak neşe ile yüzdüklerini izlemek ilginç geldi. Biz ise karşı kıyısı Ürdün olan bu ibretlik gölün sularına ayaklarımızı sokmakla yetiniyoruz.

Gargat Ağacına Öfke
Belli ki bir ezber var; her giden Yahudilerin ardına gizlenmek için çoğalttığı düşüncesi ile Gargat ağacını tanımak arzusu gösteriyor. Bizim grupta da aynısı oldu. Bunu masum bir şey gibi görmek mümkün müdür bilmiyorum ama Gargat ağacına küfretmekten, Siyonizm’le mücadele etmeye fırsat bulamayan kolaycı Müslümanlığımızın sorgulanması gerektiğini düşünüyorum. Bu arada meraklısı için söyleyeyim Lut gölünün etrafında bu ağaçtan merakınızı giderecek kadar görebilirsiniz.

Nekbe; Anahtar ve Hanzala
Eriha; güzel kokudur bir adıyla. Öyle dedi rehberimiz. İstirahat ve alışveriş için durduğumuz hediyelik eşya dükkânlarından bolca anahtar ve sırtını dönmüş küçük bir çocuk (Hanzala) kabartmaları dikkatinizi çekebilir. Benim çekti. Bunlardan satın alıp, Filistinli esnafa maddi katkı sağladığımızı düşünerek tatmin olmak (!) mümkündür. Ancak zihin konforumuzu biraz bozmak pahasına, 15 Mayıs 1948 günü evlerinden barklarından çıkartılan mazlumları hatırlamak lazımdır. 

İnsan olduğumuzu anlamanın yollarından birisidir bu belki; boyunlarında eski bir kolye gibi asılı duran anahtarları ile bir gün evlerine dönüp, kapılarını açma ümidini yaşatan bu duruşa saygı duyulmaz mı? Elbette duyulur. Bu bilinci nesillerimize aşılayabilmek adına anahtar satın almak ne güzeldir. Dedik ve de aldık.

Nekbe (Büyük Felaket) Günü
10 yaşında bir çocuk olan Naci Ali’nin çocukluğudur Hanzala. Zulme sessiz kalan insanlığa sırtını dönmesini anlamak isterseniz, o kolyelerin bir anlamı olur belki.  Kim bilir gün gelir Hanzala’ya yüzünü döndürecek şerefe ulaşırız.

Gün, akşama dönerken, gezi programımızın geri kalanı tamamlanmış, otele ancak dönmüştük. Her ânı, her adımı bizi kendimize getirecek işaret fişekleri ile dolu bu topraklarda kimse sadece kendisi değildir. Hiç ummadığınız birisinin, sizi size anlatacak bir elçi olarak karşınıza çıkmasına şaşırmayınız. Resepsiyondaki görevlinin; “Kudüs’ünüze hoş geldiniz, buradaki sorumluluk ve itibarda en büyük pay sizindir.” diyerek karşılaması da böyle bir şeydir.

Albayrak ve Korkakların Korkusu

Gönlümün sevdasına kavuşma heyecanı ile hazırlığımı yapıp, yatsı namazını Aksa’da kılmak üzere, muhteşem atmosferle buluşma anında yaşadıklarımı “özelim” olarak gördüğümden kişisel tecrübelerim arasındaki yerinde bırakmak istiyorum müsaadenizle. Bununla birlikte ortak payda, âşıkla maşukun buluşmasından öte bir şeydir. O kadarını söyleyeyim.

Kıble mescidinde kıldığım yatsı namazının ardından, Kubbet-üs Sahra’nın etrafını yıldırım gibi turladım. Fakat heyhat! Kapılar kapalı. Ziyareti sabah namazına bırakma umudu ile geriye dönerken dostlarla yaşadığımız bu heyecanlı ânı ayyıldızlı bayrağımızla taçlandırma arzumuzu gerçekleştirdik.  Bu ânı hatıralarımız arasına katabilme adına fotoğraf da çektirdik.

Baştan söyleyeyim; Ayyıldızla Kubbet-üs Sahra’nın muhteşem buluşması, sonrasında yaşadıklarımın hepsine ve daha fazlasına da değdi. Pişmanlık da, yılgınlık da yok hamdolsun.

Ayyıldızlı bayrağımızla, Kubbet-üs Sahra önünde fotoğraf çektirmemiz nedeni ile İsrail İşgal güçleri tarafından yedi saat süre ile gözaltına alındım. Gözaltı sürecinde ifade öncesinde uzun süre (takriben 4-5 saat) soğukta bekletilip, binlerce Yahudi’nin doldurduğu ağlama duvarının bulunduğu meydandan geçirilerek arabaya götürülmemin, beni fiziki ve psikolojik olarak yıldırmayı amaçladığı açıktı.

Yalnızca bir kaç kare fotoğraf çekimi esnasında dahi Ayyıldızlı Bayrağımıza tahammül edemeyen,  korkan, İşgalci İsrail polisi; “15 gün Mescid-i Aksa’ya girememem, girersem 5000 Şekel (5500 tl civarı) ceza ödemem ve Kudüs’te bulunduğum sürede çağırdıkları takdirde karakola gitmeyi kabul etmem gerektiğini, aksi halde tutuklanacağımı tarafıma bildirerek, bu şartları kabul edersem serbest kalacağımı” söyledi.

Bu saçma sapan şeyleri söylerken yüzüme dahi bakamayan polisin gözünün içine bakarak; “Bu kararınızı kabul etmiyorum, bu kararınıza saygı duymuyorum, bu karar hukuki değil siyasidir” dedim. Ardından, verdikleri Aksa’dan uzaklaştırma cezasının süresini bildiğim halde kendilerine tekraren sordum. 15 gün cevabını alınca, cevabı veren İsrail polisinin gözünün içine bakarak: "Haberiniz olsun 16. Gün buradayım!" dediğimde, gözlerinde oluşan korkuyu görmeliydiniz. Abartı demeyin ama bu korkuyu onların gözünde tekrar görmek için bu süreci defalarca yaşamaktan çekinmeyeceğimi söylemeliyim.

İmanımla birlikte devletimin mahabet ve kuvveti, İsrail polis merkezinde beni dimdik tutan güç kaynağı idi.

Özgür Kudüs’te buluşmak duası ile…
Vesselam..!
                                                                                            Osman HAZIR
                                                                                            18.01.2018

                                                                                               Mersin

Yorumlar