YAZININ BAŞLIĞINI YÜREĞİNİZDE SİZ KOYUN


Bu yazının da yazıldığı tarihin gündemi göz önüne alınarak okunması dileğimle...

Gördüklerini yaşadıklarını anlama ve anlamlandırma çabasını bir ömür boyu sürdürmeyi hedeflemiş birisiyim.  Bunu yaparken de salt akıl ve zahiri belgeler (görünen gerçekler) üzerinden donuk yorumlar yapma sevdasında olmadım hiç..

Yüreği olmayan, yürekten gelmeyen sevinci, hüznü, kahkahayı, tebessümü paylaşmayan sözcük yığınları hayatı anlamaya değil olsa olsa gevezeliğe malzeme olur. Bu da hiçbir derde derman olmayan kuru bir emeği doğurur. Ben böyle düşünüyorum. Çünkü böyle gördüm. Böyle yaşadım okumaya yazmaya başlamadan ben. Benim ana ocağım, sözün yürekle kaynaştığı bir mektepti hep. Gözyaşıyla gülümsemeyi aynı cümlede yaşaya bilen ümmi bir anayla, sözden çok duruşuyla anlayan ve anlatan arif bir babanın evladıyım ben. Anadolu’nun sözlü irfan mirası farklı renkleri ile hep bulundu yuvamda benim.

Komşusunun cenazesine kendi “ölüsü” gibi ağlayabilen, düğününde kullanmak için evindeki kap kacağını hesapsızca verebilen, mevsimlik çalışmaya geleninden işçisinden hastaneye gelenine kadar köylüsünün destursuz girebildiği bir evin kadınıdır benim Anam.

Üç kişinin sohbet ettiği bir mecliste kesinlikle en az konuşan, ama zengin fakir, esnaf işçi, herkese güven telkin eden, itibarı çok yüksek, sözü senet, “emin” bir adamdır benim Babam. İşte bu nedenledir ki, haberleri izlerken de, bir kitabı ya da gazeteyi okurken de gözyaşları içerisinde kalabilmeyi, hep bu irfan mektebinde öğrendim ben.

Aslında girizgâhın bu kadar uzun olmasını hesaplamamıştım. Ama yüreğim hesaba gelmez zaten. Sur’da, Cizre’de, Silopi’de yıkılan evleri, karne sevincini yaşayamayan yavrucakları, “ahları”, intizarları arşa yükselen ihtiyarları görünce yüreğim hesapsızca sızlar. Sızlar da nasıl anlatayım lakin bilemem.

Yavrusunu kucağına alamamış, yavuklusuna kavuşamamış, anasının kokusuna doyamamış, babasının gölgesinden henüz çıkmış, ama henüz babasına merhamet ve güven kanatlarını açamamış civanlar, Mehmetçikler, polisler, yiğitler şehadet şerbetini mütemadiyen içmekte iken nasıl anlayayım?, nasıl anlatayım?

Fetihten sonra Cuma Namazının hiç kesilmediği Diyar-ı Bekrin Ulu Camiinde Cuma Namazı kılınamaz olmuşsa, camiler yıkılıp Kelam-ı Qadîm’ler yakılmakta ise ya ben neyi nasıl diyeyim? Selahaddin Eyyûbi’nin, Ahmed-i Xânî’nin, Şeyh Sâid’in, Sâid-i Nursî’nin neslinden, bir kısım gâfiller;  nasıl oldu da yüz karası bir vahşet güruhuna, kan dökücü vampirler çetesine, düşmanlar adına cinayet işleyen cinayet müteahhitlerine dönüşüp ortalığı yangın yerine çevirdiler.

Uşaklığa ve katliama doymayan bu hainler, Fatih’in torunları ile Selahaddin’in torunlarının kucaklaşmasından o kadar korkmaktalar ki, Hülagu’nun, Saddam’ın, Esed’in, Hitler’in, Kabil’in tiynetine uygun davranmaktalar.

İlk takdir belgesini alıp bunu Sosyal medyada paylaşan yavrumun sevincini doyasıya yaşayamadan, karne almaya gelmiş Diyarbakır’lı yavrularımın okuluna bomba atan Hülagunun torunu, Ebu Cehlin ve Ebrehenin nesli kursağımda koydu mutluluğumu..

Ama ben bütün bunlara rağmen ümidimi kaybetmemeyi de irfan mektebi yuvamda öğrendim ilk önce: “Dur bakalım gün doğmadan neler doğar…” Anaların ahı, pirlerin, ninelerin intizarı elbet Gayretullah’a dokunacaktır.

Kendi çocuklarını Avrupalarda ya da en özel okullarda okuturken Kürdün evladını bombalar altında okulsuzluğa mahkum edenler boşuna sevinmesinler, kitaplarını banyo dolabında muhafaza etme pahasına azimle çalışan TEOG birincisi Kürt kızı, onları  ve yapmak istediklerini çok iyi tanıyor artık …

Lojmanlarını, okullarını bombalayıp okullarından ve öğrencilerinden ayrılmak zorunda bıraktıkları gözü yaşlı öğretmenleri pişkinlikle tehdit edip, kendisi 750 gündür çakma raporlarla okuluna gitmeyen eş başkan eşi ve avanesinin en iyi Kürdü “Cahil ve fakir Kürt.
” Olarak gördüğünü milletin irfanı anlıyor ve görüyor artık. Mızrak çuvala sığmıyor yani.

Öyle böyle de olsa anlatabildim mi derdimi, çok gidemedim afili cümlelerle “analitik” derinliğe belki ama…; öfkemle, göz yaşımı, umudumla, küskünlüğümü,  karanlıkla şafağı, aynı yürekte bulabilmenin hazzını, imanını aktarayım istedim.

Bir de bilinsin istedim; kardeşim Kürt, düşmanım teröristtir. Şehid olan askerim ve polisimle, teröristin bombasıyla evi yıkılan, öldürülen D.Bakır’lı, Cizreli, Silopili kardeşimin acısı ciğerimi yakar.

Bilinsin diye bir kere daha söyleyeyim istedim; birliğe dirliğe biraz daha devam inşallah. Karanlıklar çıkacak aydınlığa, kardeşliğimizi kimse bozamaz biz bir olunca inşallah…

Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez 
Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez. 
Anladınız siz beni..!
Vesselam.

22.01.2016

Mersin

Yorumlar