KAYBEDERKEN KAZANDIM ZANNETMENİN ADI; DİYANETE SATAŞMAK


Doğrusu değişik vesilelerle bu minval üzere yazılar yazmış birisi olarak tekrara düşmenin risklerini de biliyorum. Bununla birlikte tehlike büyükse en eski kurala başvurmaktan da kaçınmam. Eski kural; “Et tekrâru Ahsen. Velev kâne yüz seksen” (tekrar güzeldir velev ki yüz seksen kere olsun.) Son dönemde çatı ve şemsiye vazifesini hakkıyla yüklenmiş, Dünya Müslümanlarının umudu haline gelmiş Diyanet İşleri Başkanlığı’nın hedef haline getirilmek sureti ile yıpratılması, hayra hizmet olmayacağı gibi akıllıca da değildir.

Son dönemde Cemaatlerin Diyanete savaş açmaya hazırlandığı ya da Diyanet ile cemaatler arasında rekabet ve çekişme olduğu şeklinde anlaşılmaya müsait haberlerin yapılıyor olması meseleyi çok dikkat çekici ve de manidar gelmektedir.

Daha önceki yazılarımızda da ifade ettiğimiz şekliyle Diyanet İşleri Başkanlığımızın kuşatıcı ve kucaklayıcı (çatı/şemsiye)  konumunu tartışma konusu etmeksizin Dini grup ya da cemaat gerçekliği üzerine bir bakış açısı ortaya koymak isterim.
Benim penceremden bakınca!

Dini grup ya da cemaat: geleneksel bir dinin (İslam Dininin) doğuşunun sonrasında toplumsal, siyasi ve kültürel yapının sürekli evriminden ve bundan doğmuş olan yeni şartlardan, ayrıca fertlerin dini tecrübelerinin zenginleşmesinden, dini bilgi ve eylemlerin karmaşıklaşmasının ortaya çıkardığı uzmanlaşmadan kaynaklanan oluşumlardır.[1]

Mezhep, grup, cemaat, tarikat vs. bu oluşumlardandır. Bunlara mensubiyet bireyi fert olmanın ötesine taşır. Ortak irade etrafında toplanılır. Grubun menfaati bireysel menfaatin önüne geçer. Dayanışma ve kardeşlik ruhu doğar. Bir otoriteye bağlılık ve hiyerarşik görev dağılımı oluşur. Denetim sistemi oluşur. Her grubu diğerlerinden ayıran belirgin özellikler oluşur/ortaya çıkar. Genellikle davetçi (Misyoner) bir söylemi vardır.[2]

Grup yada Cemaat dinamiğinin doğası gereği bir takım avantajlar ve dezavantajları vardır. Bununla birlikte; özellikle dezavantajlarının olduğunu ve fiili durumda bir takım eksik ve yanlış kişilerin uygulamaları nedeni ile ortaya çıkmış sorunlarının bulunduğunu söylemek, bu yapılanmaların top yekûn ve teorik olarak zararlı ve yanlış olduğunu düşündüğümüz anlamına gelmez.
Tabi ki özellikle ülkemizde tek ve homojen bir Grup/Cemaat dinamiğinden bahsetmek mümkün değildir. Dolayısı ile tespit ve düşüncelerimiz ortalama ve genel değerlendirmeler olarak görülmelidir.

Burada şunu özellikle belirtmek isterim ki Cemaat ve Dini gurup yapılanmaları Dinden bağımsız olamayan ancak dini bir zorunluluk da olmayan, daha çok “”Dinle ilişkili sosyolojik” yapılardır.

Mes’eleye bu bağlamda baktığımızda hiçbir cemaat ve grubun kendisini diğerlerinden üstün tutmasının dini yada sosyal açıdan bir anlamı yoktur. Ancak bir ortak payda etrafında ve kardeşlik hukuku ile hareket ettiklerinde sorunlar azalabilecektir. Maalesef bu gün için böylesi bir durumdan bahsetmek mümkün değildir. Özellikle maddi gerekçeler ve de güç çatışmalarının ortaya çıkardığı sebepler ve sonuçlar, ortalığı toz duman etmektedir.

Sahih dini bilginin üretilmesi, farklı yapı ve kesimler arasından başvuru mercii olabilmesi, dünya Müslümanları açısından muhatap kabul edilmesi gibi hususlar açısından bile bakıldığında Diyanet İşleri Başkanlığımızın gerekliliği sosyolojik bir zorunluluğun ötesinde durmaktadır. (tabi anlayana)

Bu açıdan baktığımızda kurumsal açıdan Diyanet İşleri Başkanlığını yıpratmaya, yok etmeye, çatışma eksenine çekmeye dönük haber, yorum ve yaklaşımların İslami ve insani açıdan iyi niyetli olduğunu söylemek mümkün değildir. 

Medyanın, özellikle de Diyanet merkezli haberlerle beslenen medyanın, haber dili konusunda daha titiz davranması gerekmektedir. Çatışmacı, tekfirci, ötekileştirici, kendi yorum ve anlayışını tek doğru olarak gören, ilke ve prensipler yerine şahısları merkeze alan, şiddeti besleyen yaklaşımların, Dine-Diyanete ve de toplumsal barışa katkı sağlaması mümkün değildir. Uzak durulmalıdır. 

Körüklenen çatışmaların bindiği dalı kesmekten öte bir anlamı yoktur. Bizi kurtaracak olanın tefrika değil Vahdet olduğu apaçık ortadadır. Birlik ve kardeşliğe dönük çabaların beslenmesi umuduyla

Vesselam

Osman HAZIR
23.11.2017
MERSİN




[1] Mehmet Ali BÜYÜKKARA,Çağdaş İslami Akımlar,İstanbul,2016,s.316
[2] BÜYÜKKARA,a.g.e,s.316

Yorumlar