YÜREĞİNİZ YETİYORSA “AMA”SIZ “FAKAT”SIZ KONUŞALIM.*














Sapığın biri bütün alçaklık sınırlarını aşıp, kendisine güven duygusuyla emanet edilmiş çocukların harimi ismetine uzanmış, insanlık sınırını en rezil haliyle aşmış. Evet, Ensar Vakfı üzerinden anlatılmaya özellikle çaba gösterilen o aşağılık ve çirkef olaydan bahsediyorum.


Ben, ama demeden fakat demeden bu olaydan da, faili olan şerefsizden de iğrendiğimi, onun en ağır şekilde cezalandırılması gerektiğini, hatta ceza kanunumuzdan kaldırılmış olan idam cezası dâhil verilecek hiçbir cezanın bu fiilin ağırlığını karşılamayacağını net bir şekilde söylemekte hiçbir sakınca görmüyorum. Bu alçak ve benzerleri için takdir edilecek hiçbir ceza ve karşılık yürekleri soğutmayacak, bu çirkefin masum yüreklerde bıraktığı yıkımı ve izi silmeye yetmeyecektir. Bu bir.

Olay adli makamlara intikal etmiş olduğu ve savcılıkça da gizlilik kararı verilmiş olduğu için, içeriğe dönük bir şey söyleme imkânına sahip değilim. Bu rezil olayda bahse konu olan rezil ve sapık şahsın kısa bir dönem (sanırım üç ay) Ensar Vakfında gönüllü olarak eğiticilik yaptığından yola çıkarak, vakfın bu olayın failine sahip çıktığı, vakıf çalışmalarının bu tarz rezillikler için uygun zemin oluşturduğu, hatta neredeyse Ensar vakfının tacizci sapıklar yetiştiren bir kötülük yuvası olduğu algısını oluşturacak çabaların ise iyi niyetli olmadığını da açıkça görmekteyiz.

Zira, bahse konu Ensar Vakfının, benim de mensubu olmaktan şeref duyduğum, iki kızımı okutup üçüncüsünü de hazırladığım imam hatip neslinin yetişmesi için yıllardır verdiği emek ortada iken, bu algı operasyonlarının iyi niyetli olduğunu düşünemem. Ensar vakfının bu güne kadar yaptığı hizmetlerin detayı belki başka bir yazının konusu olabileceği için şimdilik bununla yetinelim.

Olayın iğrençliği, failin sapıklığı ve en ağır cezayı hak etmişliğine dair tutumumuzun izahından sonra, amasız fakatsız ifade edeceğimiz ikinci kısım ise şudur; bu olayla Ensar vakfı üzerinde oynanan oyun çok çirkin ve açıktır.

Bununla birlikte yurdun her köşesinde faaliyet alanı bulan vakfın, gerek üye, gerekse gönüllü kabullerinde en küçük şaibeye dahi meydan vermeyecek şekilde daha titiz davranması gerektiği gerçeği de açıktır. Bu konuda daha sıkı ve denetimci bir anlayış geliştirilmesi gerektiği görülmektedir.

Görünen ve bilinen o ki; Ensar vakfı bu konuda hiçbir tereddüt geçirmeden iç muhasebesine başlamış, öncelikle bu sapıkla alakalı hukuki sürecin en ağır ceza ile bitecek şekilde takipçisi olacak çabaya girişmişlerdir. Ardından da benzeri olumsuzluklarla bir daha karşılaşmamak için, iç mekanizmalarını çalıştırmaya başlamışlardır. Burası da anlaşıldı mı?

Biz, amasız ve de fakatsız deneceği demekten çekinmedik. Peki, hukukun en evrensel kuralı olan “suçların şahsiliği ilkesini” de çiğnemek suretiyle, bu rezil olay üzerinden Ensar vakfına ve dindarlara çamur atmaya yeltenen sizler ne durumdasınız? Sizler kendinize dönük benzeri bir muhasebeye girişmeye, ya da size sorulunca açık yüreklilikle cevap vermeye hazır mısınız? Hiç sanmam; sizin yüreğiniz buna yetmez. Ama kusura bakmayın ben biraz zülfü yâre dokunacağım.

Yavuz hırsız misali bağıranlara da bak hele; öyle yüksek perdeden sesleri çıkıyor ki sanırsınız şu bahse konu sapık ya da başkaları, Ensar vakfının yahut dindar insanların yazdığı, bastığı kitaplardan, yönettiği TV’lerindeki, çıkardığı gazetelerindeki, internet sitelerindeki yayınlarından etkilendi de bu suçları işledi.   

Acaba, memleketteki bunca tacizci, tecavüzcü ve bilumum sapığın yetişmesinde sabah akşam yaptığınız erotik ve pornografik yayınların, çağdaşlık ve modernlik olarak sunduğunuz zinanın, kutsal kitapların tamamında livata (lutilik) olarak isimlendirilmiş olan ve lanete uğrama sebebi olarak izah edilen homoseksüelliği; gay, lezbiyen, gökkuşağı vb. başkaca isimlendirmeler yapmak suretiyle, bir hak ve özgürlük olarak görüp adeta eşcinsellik (LGBTI) savunuculuğu yapmanızın hiç mi etkisi yok. Amasız fakatsız cevap verebilir misiniz?

Akla gelmedik sapkınlıkları allayıp, pullayıp, süsleyip, sözüm ona cinsel fantezi ve kişisel tercih olarak sunmanızın sonuçlarını değerlendirmeye var mısınız? Ne var bunda canım demeyin; sadece sex içerikli hedef kitlesi güden iğrenç sitelerde değil, kimi günlük gazetelerinizin internet sitelerinin arama motoruna dahi yazarsanız, fantezi başlığı altında hangi sapıklıkları teşvik ettiğinizi görürsünüz. Var mısınız bunların sapık yetiştirmeye katkılarını konuşmaya.

İffet isimi verip iffetsizliği yaydığınız, Fatmagül’ün suçunu arayıp ahlaksızlığı yaygınlaştırdığınız, amcasının karısıyla zina eden rol modeller geliştirdiğiniz, ilişki durumunu karışık tutup, kiralık fuhuşlar pazarladığınız, kim kimin nesi hiç belli olmayan dizilerinizin toplumdaki bu tarz sapkınlıkların artmasındaki rolünü tartışmaya, bilimsel ya da çağdaş bakış açılarınız (!) yeter mi.  

Erkek dergisi, kadın dergisi, moda dergisi, magazin dergisi, takvim çekimi, bahanesi ile çıplak bedenler üzerinden toplumdan utanma duygusunu çekip almanın çabası içerisine girdiniz. Bununla da kalmadınız “utanma duygusundan utanma” hayâsızlığını marifetmiş gibi her türlü medyanızla yaygınlaştırdınız. Bu başarınızın (!) sonuçları olan utanmazlar ordusunun arasındaki, tacizci ve tecavüzcülerin yerini konuşalım mı ne dersiniz.

Bu yazının konusu olan olay üzerinden sorgulama ya da eleştiri dili geliştirmesi beklenirken; küfür ve sövgü dili (hem de bir bayana) geliştiren politik figürün pozisyonunu da konuşmaya yüreğiniz yeter mi. Çapınızın buna yetmeyeceğini küfürbaza sahip çıkan tarafgirlik refleksinizden anladık ve gördük zaten. Peki bu küfür dilini ve sahibini alkışları, twitleri açıklamaları vs ile destekleyen, sürü psikolojisini, ama, fakat demeden bir inceleyelim desek....

Ha bu arada; sözlük anlamının küfür cümlesini temize çıkardığı hiç görülmemiştir. Çabalar boşunadır. Toplumsal karşılık ve anlama çoğu kere sözlük anlamdan farklılık arz edebilir. Bu sözde de öyle olmuştur. İtibar da bunadır.

Konuyla alakalı örneklerin burada yazabildiklerimizin çok üstünde olduğu açıktır. İfade etmeye çalıştığımız; taciz, tecavüz, ensest, vb. sapkınlık kökenli suçların, bu denli çoğalmasının sebeplerini anlamak ve bunlardan kurtulmak istiyorsak herkesin kendisine dönük iç muhasebesini yapmaktan çekinmemesi gerektiğidir. Suçu başkasına yansıtan bakış açıları sorunların çözümüne hiç katkı sağlamaz. Aklı olan bu yanlışta benim payım var mı? Varsa ne kadardır demekten hiç çekinmez.

Elbette amaç Üzüm yemekse bu böyledir. Niyet bağcıyı dövmekse onun dermanı yok zaten. Efendiler aklımızı başımıza alalım. Hepimiz aynı gemideyiz batarsa hep beraber batarız. Aile bizim, çocuklar bizim, yurt bizim, yuva bizim ona göre…

Vesselam.
31.03.2016
Mersin

 *Daha önce yayınlanmış bir yazıdır. Gündemle bağlantısının ona göre değerlendirilmesi umuduyla...



Yorumlar