Sekülerleşme, bir
diğer ifadesi ile Dünyevileşme; Dinin
sosyal hayattaki etki ve otoritesinin azalması, insanın kendisini Allah’tan
bağımsız olarak görmesi, sonucunda da kendi öz benliğine yabancılaşması olarak
tanımlanabilir.
İslam fıtrat dinidir. İnsanı
yaratan Rabbimiz onu dünya hayatının nimetlerine ilgi ve sevgi duyabilecek
şekilde yaratmıştır.(Âl-i İmran:14) Bununla birlikte Rabbimiz dünya hayatının ve insanın sınırsız arzularının
(heva ve heves) hayatın merkezine yerleştirilmesini de onaylamamıştır.
Din ve dünya dengesi aşırı uçlardan
uzak ve orta yollu bir şekilde sağlandığı zaman sosyal ve bireysel hayat
düzenli ve barışçıl bir zemine oturacaktır.
Son dönemlerde ülkemiz
genelinde terör kaynaklı acıların artış gösterdiği görülmektedir. Bu husus bir
yönüyle yukarıda çerçevesini çizmeye çalıştığımız dünyevileşme çizgisi ile
ilişkilidir.
Zira Malazgirt’te,
Çaldıran’da, İstanbul’un Fethinde, Çanakkale’de ve Kurtuluş Savaşında Kürt ve
Türklerin yek vücud oluşunu sağlayan en önemli unsur İslam Kardeşliği idi. İslam öyle bir harçtır ki insanları biyolojik
bağlarından kurtarıp iman zemininde, eritilmiş kurşunla birbirine kenetlenmiş
saflar haline getirir. Kulluğu sadece Alemlerin Rabbi’ne yaptırır. İnsanı da
eşref-i mahlûkata dönüştürür.
Tarih boyunca Müslüman
kimliğe sahip olmayı en önemli şeref olarak taşıyan Kürtlerle Türklerin
birlikteliği, daima muarızlarının korkulu rüyası olmuştur. Bu yüzdendir ki
dindar Kürtlerin etnik bir ayrışma zeminine yanaşmayacağını görenler hep bu
zeminin örselenmesi için çalışmışlardır.
Maalesef bu gün için PKK,
etki alanına almak istediği Müslüman Kürt gençlerini sekülerleştirip, İslam’dan
kopartmak suretiyle kullanma konusunda oldukça başarılı olmaktadır. Dindar
kimliğini muhafaza etmeyi büyük oranda başarmış Kürtlerin arasında, Marksist, Leninist,
din ve ahlak düşmanı bir anlayışın güçlü taban bulamayacağını anlayan terör
örgütü, Kürt gençlerini İslam’dan uzak tutup seküler bir hayat tarzına doğru yönlendirebilmek
için sistematik bir şekilde çalışmaktadır.
Nüfus sayımına gelen memura
genç kızının ismini söylemekten haya edecek kadar hassasiyet sahibi yaşlı Kürt amcanın,
kız torununun bu gün, binlerce erkeğin bulunduğu terör kamplarında sözde özgürlük
(!) savaşı veriyor olması, alınan mesafeyi göstermesi bakımından önemlidir.
Yine sırtını PKK’ya dayamış bazı mahalli idarelerin düzenlediği sözde sanatsal
etkinliklerde, tesettürün aşağılayıcı bir üslupla ve olumsuz bir obje olarak
gösterilmesi, LGBT eylemlerini meşrulaştırıcı çalışmaların PKK tandanslı Kürt siyasi
hareketlerince sahiplenilmesi, namaz başta olmak üzere dini emir ve yasakların
PKK kamplarında alay konusu edilmek suretiyle gençler üzerindeki ağırlığının
yok edilmeye çalışılması, PKK orijinli kadın örgütlerinin Kürtler için çok
büyük önem arz eden namus ve töre kavramlarını itibarsızlaştırarak aile ve
iffet algısını hedef alması, dinin feodal yapının ürünü olduğu söylemi üzerinden
dışlayıcı bir dil geliştirip, bölgedeki dindar insanların “gerici, işid’çi” vb. jargonla kötülenmesi hep bu amaca yönelik çabalar
olarak görülmektedir.
Kısacası PKK, Kürt gençliğini
insanlık dışı emelleri için kullanabilmek adına, onların dinle bağlarını
kopartma çabasını yoğunlaştırıyor. Ama çok ilginçtir ki bu hedefine ulaşmak için
senelerce, Kürtlere baskı ve asimilasyon uyguladığını söylediği cumhuriyet
dönemi tek parti iktidarının, baskıcı yöntemlerini yine Kürtlere karşı kendisi uygulamaktan
hiç çekinmiyor. Öyle ki artık “Kürtlerin
bir PKK sorunu vardır” demek bile durumu anlatmak için yetersiz
kalmaktadır.
Ne
yapmalı?
Öncelikle, PKK’nın silahlı
terörüne karşı devletin alacağı tedbirleri “AMA”
sız “FAKAT” sız olarak destekleyeceğiz. Çünkü bu eli kanlı örgütün ıslah
olması mümkün değildir. Bu nedenle kökü kazınmalıdır. Görünen o ki son dönemde
devlet bunu tavizsiz olarak yapıyor. Ta ki örgüt silahlarını bırakıp gömene
kadar.
PKK’nın kökünün kazınması, elbette
ülkenin huzur ve sükûnu için, ocaklara ateş düşmemesi, anaların ağlamaması için
önemlidir.
Ayrıca örgütün
etkisizleştirilmesi, bizzat Kürt halkının, baskıcı, zorba ve Cumhuriyet dönemi
modernleşmesine benzer travmalı bir sürecin kötü bir kopyasını yaşamaması adına
faydalıdır. Kürt gençlerini Allah’a kulluktan uzaklaştırıp kendine ve
ideolojisine kulluk etmesini sağlamada PKK’nın silahlı unsurları aktif bir
şekilde rol almaktadırlar. Dolayısı ile net bir şekilde ifade ediyorum ki; Ya
PKK silahları bırakıp, gömmeli ya da, Devlet,
PKK’nın belini kırmalı, kafasını ezmelidir.
Ya
başka?
Güvenlik sorununun çözülmesi
yanında, manevi değerleri önemseyen siyasi oluşumların gençlik kollarının da
yeniden gözden geçirilmesi gerekir. Çünkü lay lay lom kıvamındaki parti gençlik
kolları sadra şifa değildir. Bu yanlış yapılanma modelinden kurtulup dini ve îmânî
idealleri olan gençlik yetiştirme çabasına dönmedikçe sorumluluk ortadan kalkmaz.
Bu kısım iyi niyetinden şüphe duymadığımız idareciler için kardeşçe bir uyarı
kabilindendir.
Tabii ki bu arada; Cumhuriyet tarihi boyunca her türlü eziyet,
sıkıntı ve mahrumiyete karşı, insanımızın Müslüman kimliğini koruması adına
ihlasla gayret gösteren dini vakıf ve cemaatlerin de kendilerini muhasebe
etmeleri gerektiğini düşünüyorum.
Çekilen onca sıkıntıdan
sonra özellikle, 2002 den beri siyasi hayatta meydana gelen olumlu
değişikliklere birlikte, 28 Şubat başta olmak üzere geçmişin olumsuzluklarından
kurtulup, üstüne teşkilatlanma ve fiziki yapılanma adına geçmişle
kıyaslanamayacak imkânlara ulaşılmıştır. Hatta hiç olmadığı kadar devlet
imkânına ulaşılmıştır. Açıkçası bunun ve
daha fazlasının da hak edildiğini düşünüyorum.
Bununla birlikte kimseye
haksızlık etmek istemem ama, bahse konu yapılanmaların bu süreçte aldıkları sorumluluğun
istenilen düzeyde olduğunu da söylemek mümkün gözükmemektedir.
Çuvaldızı kendimize batırmak
adına;
…
Maddi anlamda kat edilen mesafeler,
lüks binalar ve imkânların, dinden uzaklaştırılan Kürt gençlerini ırkçılık ve
Marksist hedefler uğruna ölmekten ve masum insanların hayatlarına kastedecek
bir ölüm makinesine dönüşmekten kurtarma konusunda, yeterli olmadığı gerçeğini
değiştirir mi?
Medreselere, Vakıf ve Dernek
binalarına kapanıp kalmak yerine, buraları merkeze alarak, topluma daha fazla
katılmak gerekmiyor mu? Facebook üzerinden resim paylaşmak üzerine kurgulanmış
kimi hizmet anlayışlarına çeki düzen verme zamanı gelmedi mi?
En önemlisi de PKK’ya “edi
besse” (yeter artık) sen yanlışsın ve teröristsin, benim için öldürme, silahını
bırak diyebilmenin, Sayın Cumhurbaşkanının ödediği bedelin ve yükünün
paylaşılma zamanı gelmedi mi kardeşler?
Söylem, jargon, içerik ve
yöntem sorgulaması gerekmiyor mu? Bölgenin dindar insanlarından ve dindar
STK’larından PKK’ya karşı yükselecek sesler, sahibini güçlendirecektir. Ama bu
içe kapanık ve beklemeli tavır devam ettiği müddetçe korkarım ki atı alan
Üsküdar’ı geçecek.
İnşallah toparlanırız ama..
Maalesef durumumuz hiç iç
açıcı değil, Yüce kitabımızın buyruğu gereği hiç kimse kendini temize
çıkarmasın. (Yusuf:53)
Gençlerimizin ahiretlerini
feda etmeyelim, haksızlık yapanlara yönelmeyelim. Yoksa ateş bize dokunur.
(Hud:113) Allah korusun
Rabbim yurdumuza, yuvamıza
sükûnet ve sekînet versin, şehidlerimize rahmet eylesin! Hain plan ve hesap
içerisinde olanları da ihanetlerinde kahreylesin!
Vesselam.
YENİDEN DÜZENLEME
03.10.2015
NOT: Bu yazım ve
diğerleri daha önce başka mecralarda yayınlanmış yazılardır. Günceli yazmaya
çalışmanın zorluklarından birisi de gündemin hızlı akmasıdır. Lütfen
okurken, ilk yayınlandığı tarihleri göz önünde tutunuz.
Yorumlar
Yorum Gönder