ÖZE DÖNÜŞ


Öze dönmek, çoğu kere olumlu, orijinali ve aslı ifade eden bir tutum olarak görülür. Dini ve ideolojik sosyolojik yapılar süreç içerisinde meydana gelen yıpranma ve asıldan sapma olarak gördükleri olumsuzlukların giderilmesinde öncelikle bu kapıya sığınırlar. Doğrusu her zaman olumlu sonuç verir mi? Ya da bahse konu öze gerçekten dönülebilir mi? Orası ayrı…

Belki de öze dönüş denen olgunun ne olduğu bahsi diğer bir durumdur.

Açıkçası özellikle son yüz yıldır (tabi aşağı yukarı) siyasi ve dini atmosferinde değişimler ve dönüşümler geçiren İslam Dünyasının da temel kavramlarından birisi olmuştur öze dönmek. Asr-ı Saadet dediğimiz Hz. Peygamberin ve Ashabının yaşadığı dönem Dönülmesi özlenen “ÖZ” olarak ifade edile gelmiştir.

Muhammed İkbal, Abduh, Hasan El Benna, Mehmet Akif, Aliya İzzet Begoviç vb. bir çok Alim, Aydın, Mütefekkir ve Hareket Önderi öze dönüşün şifreleri üzerine kafa yormuş, çabalar yürütmüştür.  

Sürecin tarihi ve siyasi seyrinde daha fazla dolaşmadan bu güne gelmek istiyorum. Son dönem İslam Dünyası ve özelinde Türkiye Müslümanları zaman zaman Öze Dönüş  merkezli çıkışlar yürüte gelmişlerdir.

28 Şubat öncesi atmosferin Müslümanlar üzerindeki sıkıntılı hali Post-modern bir darbe ile travmatik bir hal almıştı. 1000 yıl sürmesi planlanan bu darbenin 2002 Anadolu devrimi ile yavaşlatılması ve ilerleyen süreçte siyasal ve hukuksal alanlarda elde edilen kazanımlarla tamamen bitirildiğine dönük keskin bir zafer algısı kimilerince dile getirildi.

Bununla birlikte; kimleri ise, siyasal ve hukuksal alanda meydana gelen kazanımların 28 Şubatın hedeflerine dönük gönüllü örselenmeyi engelleyemediği, bu nedenle de post-modern bu darbenin zımnen başarılı bile sayılabileceğini zaman zaman dile getirilmekte.

Buna da; bireysel dindarlıktaki zayıflamalar, başörtüsü konusundaki hassasiyet değişimleri, para ve akçeli işlerle olan ilişkiler (Mücahid- Müteahhit dönüşümü), fedakarlık kavramının nostaljik bir anlam ifade etmeye başlaması örnek gösterilmektedir.

Davet, tebliğ ve cihad gibi kimi kavramların jargondan nerede ise çıkartılması yine bu duruma örnek olarak gösterilebilmektedir. Eskiden, davet ve irşad çalışmalarına merkez olmak üzere mekan bulamazken, şimdi 5 yıldızlı otel konforundaki vakıf ve dernek binalarını hem de devlet imkanları ile oluşturabilirken, aynı kalite ve nitelikte hizmet ve insan kaynağı üretilemeyişine de önemle dikkat çekilmekte. Yine bu post-modern darbe sonucu, çoğu Müslümanda Ruh, samimiyet, ihlas vs. kaybı olduğuna dönük eleştiriler de yapılmakta.

Hatta, davayı merkeze alan bir yaşam şeklinden, işten arta kalan zamanlarda dava için bir şeyler yapıyor olmak, yada “Dava” olarak seçilmiş yaşam şeklinin “Sosyal sorumluluk projesi” kavramı ile ifade edilir olduğuna dönük değerlendirmeler de yapılır oldu….

O halde ?

Öncelikle şunu kabul edelim; 28 Şubat post-modern darbesinin siyasi ve hukuki kayıplarının giderilmesi konusunda çok ciddi ve başarılı sonuçlar alınmıştır. Bununla birlikte; yukarıda bir kısmını ifade etmeye çalıştığımız çok ciddi örselenmelerin de bu süreçte ortaya çıktığı da doğrudur. Doğrusu bu husus uzunca bir süredir hassasiyet sahibi ve öngörülü bir kısım iyi insan tarafından aşılması gereken bir sorun olarak görülmeye başlanmıştır.

Bu sorunun çözümüne dönük sunulan reçetelerin en yoğun kısmını ise başta ifadeetmeye çalıştığımız şekliyle Öze dönüş içerikli yaklaşımlar oluşturmaktadır. Doğrusu bu sıkıntılı süreci aşmada bu toprakların insanlarının ilim ve irfanının yeterli güç ve kuvveti barındırdığında ve Öze Dönüş yaklaşımının çözümde doğru yolu işaret ettiğinde ben de hem fikirim.

Burada aşılması gereken kısım; Öze dönüşün ne olduğudur. Zira sathi bir yaklaşımı ifade eden Literal bir öze dönüş çabasının kabukta kalacağı aşikârdır. Bu nedenle, bu duruma ait bir dilin geliştirilmesi, referans olarak gösterilen Asrı Saadet okumalarında bu güne dönük bir yüzün mutlaka olması, kalıp bir Asrı Saadet fotoğrafı yerine, maksat, hedef ve hikmetini arayan bir derinlik ufku hep bulunmalıdır.

Peki bu mümkün müdür?

Elbette mümkündür. Çünkü yiğit düştüğü yerden kalkar. Bu ümit ve çaba ile başta Diyanet İşleri Başkanlığı olmak üzere, çaba ve gayret geliştiren dernek ve vakıfların var olduğunu müşahede etmekten memnuniyet duymaktayız. Fiziksel yapılanmaların, fotoğraf ve sosyal medyada paylaşılmasının cazibesine kapılmadan yürütülecek, mu’tedil, vasat, Kur’an ve Sünnet çizgisinde ısrarcı, Milli, yerel, ama aynı zamanda evrensel ve ümmetçi bir yaklaşımla yola çıkan çabalar mutlaka başarı ile sonuçlanacaktır.

Siyasi ve sosyolojik atmosferin en azından Türkiye için olumlu bir zeminde seyrettiği bu ortamın kıymetini bilip iyi insan yetiştirme çabalarımızı mutlaka arttırmalıyız. Bu konuda başta siyasi aktörler olmak üzere, Diyanet İşleri Başkanlığımıza, Dernek ve vakıflarımıza, Cemaatlerimize çok büyük sorumluluk düşmektedir.

Sorumluluğu başkasında aramak çözüm değildir. Aslolan sorumluluğu üzerine almak ve çözüm için elini taşın altına koymaktır.

Son söz niyetine;

Kendini eleştiren (sorumluluğu kendinde arayan) Adam (Âdem) olur. Kendini değil de başkasını eleştiren (sorumluluğu başkasında arayan) İblise yoldaş olur. (örn bkz: Araf Suresi 11-23)

Âdem olanlardan olalım diye dua ile Vesselam…

01.05.2017
Osman HAZIR

MERSİN

Yorumlar