İTİDALİN ANA CADDESİ SEVAD-I AZAM



Mezhebler Alimlerin belli bir sistematik (usül) içerisinde Kur'an ve Sünneti referans alarak ortaya koydukları çaba ve gayretin adıdır. Kesinlikle de DİN değildir. Dini yaşama çabasının sonucu insan aklı ve ilminin ürünüdür. Hiç bir Alim de bu çabasına Din budur dememiştir.

Kur’an Mealleri de teorik olarak belli bir sistematik içerisinde Alimlerin Kur'an’dan anladıklarıdır. Kesinlikle KUR'AN değildir. Kur'anı anlama çabasının bir ürünüdür. Aklı ve kalbi selim hiçbir alim de bu çabasına Kur'an dememiştir.

Ancak; son dönemde hiç bir sistematiğe (usüle) dayanmadan Kur'an tercüme eden kimileri bu tercümelerinin KUR'AN ve DİN olduğu konusunda ısrarcılar. İşte bu durum sorunludur. Ayrıca sistematiğin (usulün) bu kadar hafife alındığı bir süreci yaşamamıştık. Allah korusun bunun sonu hayır değil.

Boşuna dememişler; "Vusulsüzlüğümüz usulsüzlüğümüzdendir."

Buraya kadar ifade etmeye geldiklerimizi beylik cümleler formatında durum tespiti sayarsanız olur. Kimseye sataşma ya da derinlikli değerlendirme yapma kaygısı taşımadan sadece benim gibi “DÜZ” bir Müslümanın anlayacağı türden bir takım tespitleri ortaya koyma çabasıdır yaptığımız.

Kur’an Sünnet ilişkisi üzerine konuşmaya çalışırsanız kaçınılmaz bir zorunluluk olarak MEZHEB konusuna da dokunursunuz.

Buradan bakınca gördüğüme göre; Mezheb denilen olgu, Dini ve sosyolojik bir zorunluluk, aynı zamanda da bireysel dindarlık için ve psikolojik açıdan da bir ihtiyaç ve tutarlılıktır. Ayrıca dindarlığın iç dünyaya ait olan kısmı için emosyonel bir tatmin ve dinginlik vesilesidir.

Faruk Beşer hocanın ifadesi ile; “Meseleyi doğru anladıktan sonra mezheplerin gerçekten de bir rahmet, bir hazine olduğunu da anlamış oluruz. Öyle ya, bir konuda ehlinden sadır olmuş pek çok içtihat var ve sizin de âlim olarak bunlardan birini seçme hakkınız bulunuyorsa, bu bir rahmet ve hazine değerinde bir birikim sayılmaz mı? Kaldı ki, onların yanında yeni bir içtihat ortaya konmasının da bir engeli yok. Artık onları atın, beni dinleyin demenin ne anlamı kalır?”

Bu konuda farklı düşünen ve mezheblerin gereksiz olduğunu, Dinin anlaşılmasının önünde engel teşkil ettiğini söyleyen Zevatın internet sayfalarında değişik konulara dair verdikleri fetvaların ve hükümlerin biriktiğini, insanların bazılarının da bunlarla amel ettiğini, “ben bu konuda …. Hocanın fetvası ile amel ediyorum” demek sureti ile tercihlerde bulunduğunu görmekteyiz ve de hiç şaşırmamaktayız. Bu Zevat da şaşırmasın ve de görsün ki bu Sosyolojik durumdan onların da kaçınması mümkün olmamaktadır. Hatta kitap satışlarına da katkısı olmaktadır (!) Tarihsel düzlem birikimin çoğaldığı duruma mezheb demektedir. Bu da Zevatın mezhebidir desek sosyolojiye aykırı olmaz.

Bize ulaşma yöntemleri açısından aralarında fark bulunmayan iki temel kaynağın (Kur’an ve Sünet) birini yok saymak, en kıytırık ve ahlakilikten uzak yöntemlerle itibarsızlaştırmaya çalışmak erdemli bir hareket değildir. 

Zira, her hangi bir söz ve metin konusunda “yani” diye başlayan açıklama cümlesine ihtiyaç duyuluyorsa açıklayıcı temel ve sağlam bir başka dayanağa muhtaç olduğumuz açıktır. Bu bağlamda kim ne derse desin, Sünnet’in Kur’an’ı tebliğ, tebyin ve teşri görev ve yetkilerini devreye koymak gerekir. Bunu yapmaz isek Sünnetin elindeki bu yetkileri sadece kendi “Aklına” vermiş usulden uzak, hatta usülsüzlüğü Kutsayan Zevata vermek zorunda kalırız ki bu hiç doğru olmaz.

Çare Büyük sundurma

Hiçbir ilmi disiplin köksüz ve geleneksiz (burdaki gelenek ilmi birikim anlamındadır) var olamaz. Bahis konusu yapmaya çalıştığımız hususlarda da “Sevad-ı Azam” (Büyük sundurma=gölgelik)  dediğimiz ana caddeyi, ezici çoğunluğu oluşturan ekseriyeti dikkate almak gerekmektedir. Bütün bunlardan dolayıdır ki, İslam tarihi boyunca hiçbir mezhepten hiçbir âlim Sünnetin dini bir bilgi kaynağı olmadığını söylememiştir “Bilmiyorsanız ilmiyle amil olan âlimlere sorun”(Enbiya:7)

Yanlış Rol Modellerin elinde yanlış yollara savrulup duran gençliğimize Üsve (Rol Model) olacak (Ahzab/21)Nebi ve onun Nebevi   Sünnetini harcamamak gerek.

Gelelim Deve Sidiğine!

Televizyonculuk açısından reklam geliri ve reyting getirisi dışında din ve dünyamıza her hangi bir faydası (!) dokunmayan bu mübarezelerin tekrarından Allah’a sığınmak gerek.

Vesselam

Yorumlar